Paksoy’ların bilinen atası
MOLLA HÜSEYİN ve
BİR DRAMIN HİKÂYESİ
Önceleri halk hikâyeleri vardı, dillerden dillere dolaşan, kulaktan kulağa yayılan. Güzel söz meclisleri vardı. Halkı kendine meftun eden… Kerem İle Aslı, Ferhat İle Şirin, Arzu İle Kamber, Leyla İle Mecnun, Yusuf İle Züleyha, Süleyman İle Belkıs hep bu meclislerin konusu ve konuğuydular... Zaman geldi söz ustalarının ve onların tiryakisi meclislerinin yerini radyolar aldı. Usta bir anlatıcı bu hikâyeleri 1001 Gece Masalları gibi hep “Arkası Yarın”larda halka anlattı. En sonunda "tüfenk icat oldu mertlik bozuldu", sinema, televizyon çıktı işin büyüsü de bozuldu.
Bizim konumuz ise bir aşk hikâyesi ama bambaşka bir aşk hikâyesi. İşte Molla Hüseyin’in -namlı zatın- içinde ayrılığın, kavuşmanın ve sonucunda bir drama sebep olan aşkının ve PAKSOY’ların hikâyesi...
Rivayet edilir ki Göv (1) Haçca (Hatice); Hüseyin ve Memili adında iki çocuğunu, bir tehlikeden (2) “KURDUN AĞZINDAN, KUZUYU KAPTIĞI GİBİ” kaparak bu günkü HOODU(3) yaylasına kaçar. Burada iki çocuğu ile hayvancılık yaparak yaşarlar. Büyük kardeş Molla Hüseyin aynı zamanda iyi bir ABACI (4) ustasıdır.
Gün olur devran döner Molla Hüseyin o muhitin ileri gelenlerinden HODUVERDİOĞLU’nun (5) kızına âşık olur. Ancak HODUVERDİOĞLU Molla Hüseyin’e kızı vermek istemez. Molla Hüseyin ne kadar gayret sarfetse de kızı alamaz. Dünya bu ya kimse bekâr kalmamış. Molla Hüseyin’in anası ona İMALI’dan (6) bir kız bulur.
Bulur bulmasına da şimdiki nesil Türk filmlerini bazen çok basit, hatta abuk buluyor. Ama hayatta olmaz diye bir şey de yok. Her şey ihtimal dâhilinde. Düğün dernek kurulur, gelin halayı yola çıkar, gelinimiz İMALI’dan HOODU’ya gelir. Tam bu anda HODUVERDİOĞLU’nun bir sözü veya haberi Molla Hüseyin’e ulaşır. HODUVERDİOĞLU demektedir ki “Molla Hüseyin acele etti, yoksa ben kızı kendisine verecektim”…
Bu söz Molla Hüseyin’in tüm planlarını alt üst eder. Zaten sert bir mizaca sahip olan Molla Hüseyin evlenmekten vazgeçtiğini söyler. Söyler söylemesine de gelin eve gelmiştir. Bu işten nasıl geri dönülebilir. Ancak bütün söze, sava vs. ne varsa her şeye rağmen Molla Hüseyin HODUVERDİOĞLU’nun “Molla Hüseyin acele etti, yoksa ben kızı kendisine verecektim” haberini aldıktan sonra hiçbir şeyi kabul etmez. Yani güveyi olmayı reddeder.
Hikâye bununla kalsa iyi… Bu durum gelin kızımıza nasıl anlatılacaktır. Çare yok anlatılacak. Gelin kıza durum anlatılır. Molla Hüseyin’in evliliği reddettiği söylenir. Ve ona hiç de ahlaki olmayan bir teklif sunulur. “Seni küçük kardeş MEMİLİ’ye” nikâhlayalım. Gelin hanım bu teklifi kabul etmez ve tarihe geçecek şu cevabı verir. “Ben MEMİLİ’ye değil, MOLLA HÜSEYİN’e gelin geldim” Gelin kestirip atmıştır. Molla Hüseyin desen zaten ortadan kaybolmuş. Ahali ne yapacağını şaşırmıştır.
Mesele gelin kızın babasına arz edilir. Adam düşünür, düşünür ve kızına yine tarihe geçecek şu sözü söyler. “KIZIM BEN SENİ MEMİLİ’YE DEĞİL, MOLLA HÜSEYİN’E VERMİŞTİM. ANCAK NE YAPALIM. KADER BÖYLE İMİŞ. OLMAZSA MOLLA HÜSEYİN, OLSUN MEMİLİ”. Gelin kız bu defa babasını kırmaz. Memili ile evlenmeyi kabul eder. Fakat Molla Hüseyin’e de AH eder.
Tabi MEMİLİ’ye fikrini soran yok. Ancak mevcut durum nahoş bir ortama sebep olur. Ve Memili ikinci bir fedakârlık yaparak HOODU’yu annesi ile ağabeyini bırakıp İMALI’ya göç eder. (7)
Sonra ne mi olur? Hoduverdioğlu kızını Molla Hüseyin’e verir. Nihayet Molla Hüseyin sevdiği kızla evlenmenin mutluluğuna erer. Ama dram bitmez. Bu aşk evliliği yalnızca 3 ay sürer ve Molla Hüseyin’in uğruna evine gelmiş gelini reddettiği sevgilisi/eşi vefat eder. Ölenle ölünmez, gidenle gidilmez. Hayat devam edecektir.
Molla Hüseyin bu kez de Dadağlı Köyü’nden Bilal Fakı’nın kızıyla evlenir. Ancak bir kez bedbaht olmaya görsün insan. Bahtsızlık onun yakasını bırakmaz Aldığı ah gölgesi gibi onu takip edecektir. Molla Hüseyin’in ikinci eşi sürekli düşük yapar. Çevresi de bu durumu “gelin”in ah etmesine bağlar ve “gelin” kendisini affetmedikçe bu bahtsızlıktan kurtulamayacağını ona söyler.
Anasına ve Molla Hüseyin’e tek çıkar bir yol kalmıştır. Duvağıyla yüz üstü bıraktığı, hatta küçük kardeşi ile evlenmek zorunda bıraktığı GELİN’den aman dilemek… Onlar da hayvanlarının arasından kurbanlık bir keçi alırlar ve AMAN DİLEMEYE bir kez daha GELİN’in huzuruna varırlar. Yalvarırlar, yakarırlar, af dilerler. Ve gelin bir büyüklük daha yapar. Molla Hüseyin’i affettiğini söyler. Bu öyle bir af ediştir ki, GELİN aslında başından beri sürdürdüğü asil tavrıyla MOLLA HÜSEYİN’i bir kez daha mahcup ve mağlup eder. Ve beddua sitem dolu bir duaya dönüşür. “OCAĞININ BAŞINDA OTURACAK YER BULAMAYASIN”… Dua kabul olur ve Molla Hüseyin’in 10 üzerinde çocuğu olur. (7)
Hikaye kısaca böyle… Ancak son bir not Aynı kandan, aynı candan Molla Hüseyin ve Memili’nin torunları (yani PAKSOY’LAR ve İMALI’LAR) bu nahoş hadiseyi nesiller boyu üzerlerinden atamazlar. Akrabalık dâhil hiçbir ortak payda da birlikte olmazlar. Kız alıp vermezler, dostları, meşrepleri, tavırları birbirlerinden tamamen ayrışır. Birbirlerine hasım olmazlar ama dost ta olmazlar. Ve bu yara 200 yıldır da kapanmaz.
DİPNOTLAR:
1- Göv : Mavi, Asıl kastedilen gözlerinin rengi olmakla birlikte burada bir mahlas/lakap olarak ismi doğrudan nitelemiştir.
2- Aile büyüklerinin yaptığı şifahi araştırmalar bugünkü Hatay İli İskenderun İlçesi sınırlarında bulunan ABACILAR beldesinde mukim olan aile, bir karışıklığın doğurduğu tehlikeden dolayı göçmek/kaçmak zorunda kalmıştır. Ailenin diğer bireyleri konusunda sağlıklı bir bilgimiz yoktur. Ancak hadisenin Kavala’lı Mehmet Ali PAŞA isyanına denk düştüğü kuvvetle muhtemeldir.Bu yargımız Molla Hüseyin’in torunu Ahmet ÇAVUŞ’un kayıtlardaki 1282 (1866/1929) doğum tarihiyle de örtüşmektedir. Başka bir sebep de konar göçer aşiretlerin iskânı yönünde Osmanlı Devleti’nin yürüttüğü politikalar gösterilebilse bile bu ihtimali zayıf görmekteyiz. Bu durumda ailenin diğer bireylerinden bir kopma olmazdı. Bir kadının yalnız başına iki çocuğunu alarak “kurdun ağzından kuzuyu kaparcasına” ovadan dağlara kaçması muhtemeldir ki çocuklarını büyük bir tehlikeden (savaş veya kan davasından) kaçırdığına işarettir. Kan davası ile ilgili de bir anekdota rastlanılmamıştır.
*Fırka-i İslahiyye ordusu ve Konar göçer yaşayan Türkmenlerin iskana tabi tutulması ve bu olayın akabinde Türkmenlerin yer değiştirmeleri...
3- Bugün Osmaniye İli Düziçi İlçesi hudutlarındadır.
4- MOLLA HÜSEYİN ilginç de bir tip. Rivayetlerde onun o günün hayvancılık eksenli hayat düzenine paralel olarak aynı zamanda bir dokuma ustası olduğu ve bu alanda çevresinde ünlendiği anlatılır. Sitemizin yerel kıssalar bölümünde de ayrıca zikredeceğimiz bir anekdotu konuyla ilgisi açısından burada zikredelim.
“FELEK BENİ BİR ABACI PARÇASINA MUHTAÇ ETTİN” Maraş’ın ileri gelenlerinden bir zevatın Adliyelik bir işi olur. Molla Hüseyin’in KADI ile iyi konuştuğunu yani arasının iyi olduğunu duyar. Ve Maraş’tan kalkar yaklaşık 70-80 km mesafedeki Hoodu’ya gelir. Molla Hüseyin, tezgâhının başında aba dokumaktadır. Adam selam verir, muhtemelen de kendini tanıtır. Molla Hüseyin selamı alır, ancak tezgâhının başından kafasını kaldırmadan işine devam eder. Adam bu ilgisizliğe çok üzülür. Ve derdini söylemeden Molla Hüseyin’in yanından ayrılır. Giderken de içinde bulunduğu durumu ifade etmesi için yukarıdaki meşhur sözünü söyler. "FELEK BENİ BİR ABACI PARÇASINA MUHTAÇ ETTİN".
5- Şavkılı (Kırmakaya) Köyünün ileri gelenlerinden bir zat olduğu söylenir.. Halen aynı köyde Hodular adlı
bir kabile bulunmakta.
6- Türkoğlu İlçesi İMALI Köyü
7- Muhtemel ki bu çocukların çoğu da vefat eder. Molla Hüseyin’in nesli Abdullah, Molla Ali ve Çanlı Hüseyin adındaki çocukları vasıtasıyla devam eder. Bu gün PAKSOY soyadını taşıyan 100 kişiden 95’ide Hacı Abdullah ve Molla Ali’nin torunlarıdır. Bu konuda aile büyüğümüz emekli öğretmen Abdullah PAKSOY’un hazırladığı ŞECERE sitemize ilave edilecektir.